Tevekkülün Kısımları ve Alameti

Tevekkül dört kısımdır:
1- Yaratılmışlara tevekkül: Yaratılmışlara yani insanlara tevekkül eden; “Filan kimse hayatta olduğu sürece, benim için endişe edilecek bir şey yok” der. Bu tevekkül, insanı yarı yolda bırakır.
2- Mala tevekkül: Mala tevekkel eden; “Malım olduğu sürece, hiçbir şey bana zarar veremez” der. Bu tevekkül de insanı yarı yolda bırakır.
3- Nefse tevekkül: Nefsine tevekkül eden; “Canım sağ olduğu müddetçe, benden hiçbir şey eksik olmaz” der. Bu tevekkül, insanı yarı yolda bıraktığı gibi, nefsinin arzu ve isteklerinin peşinde esir eder ve doğru yoldan ayırır.
4- Allah-u Zülcelâl’e tevekkül: Allah-u Zülcelâl’e tevekkül eden; “Zengin ve fakir olmanın hiçbir önemi yoktur. Çünkü
Allah-u Zülcelâl benimledir. Nasıl dilerse beni o hale sokar; ister aç bırakır, ister nimetlendirir.” der. Bu tevekkül, insanı Allah-u Zülcelâl’in rızasına ve cenneti âlânın nimetlerine kavuşturan bir tevekküldür.
Tevekkülün alameti üçtür:
1-Kimseden bir şey istememek, dilenmemek,
2- Verileni reddetmemek,
3- Ele geçeni biriktirmemektir. Yani, mal toplama hırsından uzak durmaktır.
Selef-i salihin, Allah-u Zülcelâl’e tevekkül etmeye çok dikkat etmişler ve diğer insanları da buna teşvik etmişlerdir. Bir adam
Hatem’ül Esam radıyallâhu anhuya; “Nereden yiyip içiyorsun” diye sorunca, Hatem’ül Esam; “… Yerlerin ve göklerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar.” (Münafıkun, 7) diye cevap vermiştir.
Yine Sehl bin Abdullah radıyallâhu anhu şöyle demiştir; “Tevekkül makamlarının birincisi, insanın Allah-u Zülcelâl’in huzurunda, yıkayıcısına teslim olan bir ölü gibi olmasıdır.”
Tevekkülün yeri kalptir. Zahiri olarak çalışmak, kalpteki tevekküle aykırı değil, tam aksine tevekkülün bir parçasıdır. İnsan, takdirin Allah-u Zülcelâl tarafından olduğuna yakîn olarak
kanaat ettiğinde, herhangi bir isteğini elde edemediği zaman; “Allah-u Zülcelâl’in takdiri budur.” Elde ettiğinde ise; “Bu Allah-u Zülcelâl’in bir lütfudur” diye düşünür.
Buna bakarak, bir kimse hem Allah-u Zülcelâl’in kendisine takdir etmiş olduğu şeylere razı olmayıp, hem de: “Allah’a tevekkül ettim” derse, Allah-u Zülcelâl’e karşı yalan söylemiş olur. Bu sebeple, daima Allah-u Zülcelâl’e tevekkül edip, bize nasip ettiklerini bir lütuf olarak görüp razı olmamız lazımdır. Şayet devamlı bu halde olursak, Allah-u Zülcelâl vekil olarak bize yeter.